Muhsin Ertuğrul’la Konuştum
Kemal Oruç
Diğer tüm tiyatro ile ilgili eylemlerde olduğu gibi 4 Kasım 2007 tarihinde yapılan “Muhsin Ertuğrul Sahnesi Sadece Alkıştan Yıkılsın” adlı eylemde de elimde fenerimle, kalbimde sevgimle yerimi aldım.
Bu eylemden yaklaşık bir hafta önce kadar içimden geldi ya da doğrusunu söylemek gerekirse bir şey beni çekti ve bir akşam vakti Muhsin Ertuğrul Sahnesi’ne gittim. Karanlığın içine gömülmüş bina büyük bir hüzün taşıyordu. Bu yüce binayla bir süre bu hüznü paylaştım. Hava biraz soğuktu ve biraz ısınma gereği hissettiğimden dolaşmaya başladım. Muhsin Ertuğrul Sahnesi’nin karanlıklar içine gömülmesine karşın hemen biraz ilerideki Cemal Reşit Rey Konser Salonu göz alıcı ışıklar içinde parlıyordu. O tarafa doğru yürüdüm, içeriye doğru bir göz atayım dedim. Bir de ne göreyim, salonu türbanlılar basmış! Hem de yüzlercesi… Diğer tarafta Muhsin Ertuğrul Sahnesi sessiz, yalnız; ama gururlu edasıyla duruyor. İçerledim bu duruma biraz. Aşağı taraftan müzik sesi geliyordu ve bir kalabalık görünüyordu. Üstelik göz alıcı ışıklar orada da vardı. Yürüdüm o tarafa doğru. Meğer Rumeli Salonu’nda Trend Show 08 varmış. Yüzlerce ergenlik çağı çocuğu siyahlar giymiş orada eğleniyor. Yukarıya doğru baktım tekrar; Muhsin Ertuğrul Sahnesi üzgün haliyle öylece duruyor. Bu duruma daha da içerledim. Muhsin Ertuğrul Sahnesi’ne doğru yürüdüm tekrar. Rüzgar daha bir sert esti o an. Martılar daha fazla çığlık atmaya başladı. “İşte” dedim “Muhsin Ertuğrul geldi.” O an inandım o yüce insanın orada olduğuna. Belki tiyatro salonundaydı ruhu, belki salonun hemen yanındaki çiçekte, belki de gökyüzündeki martıda; ama biliyordum oradaydı. “Üzülme sakın” dedim “Senin bıraktığın miras, senin bıraktığın bu yüce tiyatro aşkı yaşıyor içimizde.” Hiç kimsede olmasa bile en azından biliyorum benim içimde… Gülümsedi bir an bana. Ben de ona… Devamı…